Yazar: Abdullah Özgür
Allah’ın adıyla
Alevi açılımlarına kaldığı yerden devam ediliyor. Farklı tabirler kullanılsa da hedef, niyet değişmiyor. Bir tarafta hükümetin Alevi açılımı ve diğer tarafta Alevilerin talepleri gündemden düşmüyor.
Taleplerin getirisi ve götürüsü düşünüldüğünde hiç de öyle kolay halolacak bir mesele olmadığı anlaşılıyor. Alevilerin talepleri o kadar büyük şeyler değil ama getirisi çok büyük. Mesele Cumhuriyet tarihi boyunca Alevilerle, gelmiş- geçmiş hükümetler arasındaki sorundur.
Sorun Aleviliğin tanımında yatıyor. Alevilik hakkındaki tanımlarda farklılık var. Ortak bir Alevi tanımı yok; birileri Aleviliği başlı başına bir inanç olarak görürken, birileri Aleviliği hoşgörü, insancıllık olarak tanımlıyor, bir diğeri hz. Ali’nin yolunda giden olarak tanıtıyor, birileri İslami bir mezhep olarak görürken bir diğeri İslam öncesine dayanan mistik ağırlıklı bir meşrep olarak tanımlıyor.
Öncelikle Aleviliğin tanımının yapılması gerekiyor, neyin açılımının yapıldığı anlaşılsın. Ortak bir tanımda birleşilmezse Aleviliği farklı tanımlayanlar bir sonraki adımda asla orta noktayı bulamayacaklardır.
Alevilerin talepleri, Alevilerin ihtiyaçları, Alevilerin anayasal hakları, haklarını almaya engel olan faktörler nelerdir gibi konulardan önce Alevilik nedir, Aleviler kimlerdir? Sorusuna cevap verilmese bütün konuşmalar “havanda su dövmeye” benzer.
Hükümetin asıl sorunu Aleviliğin tanımını yapmakta zorlanmasıdır. Aleviliği İslam dışı bir inanç olarak görse 20 milyon müslüman vatandaşı İslam dışı görmesi demektir. Bu tam da Batının yapmak istediğidir. Çünkü Batı ülkeleri Alevileri İslam’dan koparıp bağımsız bir inançmış gibi lanse etmek istiyorlar. İslam içi bir mezhep olarak kabul etse asırlardır “4 mezhep, hak mezhep” hezeyanlarına son verip asırlardır kabul etmedikleri Aleviliği bir mezhep olarak kabul etmesi gerekecektir ki bu da sünni müslümanların tepkisini göğüslemeye hazır olmayı gerektirecek.
Üçüncü bir ihtimal de Aleviliği, Şiiliğin içinde Caferi mezhebi mensubu olarak görmektir ki hükümetin bu gerçeği kabul edecek cesareti yoktur. İçteki ve dıştaki müttefikleri de buna müsaade etmezler. Kaldı ki açılımların önemli hedeflerinden biri de bu hakikatin ortaya çıkmasını, Alevilerin özlerine dönmesini engellemektir. Tarihteki baskı ve katliamlarla ana gövdeden uzaklaştırılan 20 milyon Alevinin öz inançlarına, Şiiliğe dönmesi düşüncesi bile bazı çevreleri korkutmaktadır.
Diğer taraftan Alevileri yıllardır yönlediren partiler, sivil kuruluşlar da net bir şekilde tanımlama yapılmasını istemiyorlar. Çünkü çoğu Alevilikten, Alevi inancından uzaklaşmış bu çevreler de meseleye inanç ekseninden ziyade kendi bulundukları konumdan veya kendilerine dayatılan açıdan bakmaktadırlar.
Kısacası Alevilerin değil de Aleviler adına konuşanların kimlik tanımlama sorunu var; ne devlet bir kimlik belirleyebiliyor, ne de Aleviler adına konuşanlar kim olduklarını, gerçek hüviyetlerini açıkca ortaya koyabiliyorlar.
Dine, inançlara dönüş asrında Alevilerin kendi köklerine dönüşü iktidar çevrelerini derinden endişelendirmektedir. Bu kaygıların bir önce giderilmesi hesapları yapan AKP hükümeti öte yandan yukarıda değindiğimiz açmazın içinde bocalayıp duruyor. Yoksa Aleviler adına muhatap alınanların istekleri öyle halledilmeyecek, kabul edilemiyecek talepler değildir. Nedir bu talepler?
Cem evlerinin ibadethane olarak tanınması: Cemevlerinin ibadethane olması talebini kabul etmek zor değil ama hangi inancın ibadethanesi, hangi dini mezhebin ibadethanesi olarak verilecek?
Din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması: Din derslerini sünni/hanefi mezhebini öğretiyor gerekçesiyle zorunlu olmaktan çıkardınız, Alevi çocukları hangi dini inancı öğrenecek, hangi mezhebi öğrenecek?
Diyanet’te Alevilerin de temsil edilmesi: Diyanet demek Müslümanların dini işlerini takip etmek, inançlarını yaşamaları için gerek duyulan ihtiyaçları temin etmek içindir. Aleviler Diyanette temsil edilince hangi inancı temsil edecekler, hangi inanca mensup insanların dini işlerini takip edecekler?
Talepler ortaya konulduğunda yine başa dönülüyor; Aleviler kimdir, hangi inanca sahiptirler? Bu talepleri kimin adına istiyorlar?
Diğer bir sorun ise AKP hükümeti Alevi sorununu çözeyim derken Alevilerin taleplerini hangi katagoriye yerleştirceğini düşünüyor; inanç özgürlükleri alanında mı, vatandaşlık hak-hukukları alanında mı, uluslararası insan hakları alanında mı?
Bu soru ve sorunların altından kalkmak için şimdilik bir kaçış yolu bulmuş görünüyor; Alevilerin, “Ali’siz Aleviliği” savunduklarını, dolayısıyla “Ali’siz Aleviliğin” olamayacağını gündemde tutup topu Alevi kanaat önderlerinin sahasına atmış bulunuyor. Yani Alevilere siz kendinizi bir tanımlayın bakalım; Aleviyiz diyorsunuz Ali’ye benzemiyorsunuz, Ali gibi inanmıyorsunuz, Ali gibi yaşamıyorsunuz, ve…
Asılardır bu topraklarının asli unsurları olan Alevilere böyle bir dayatmada bulunmak ise kalplerdeki gizli niyeti dışa vuruyor: Bu toplum Sünni bir toplumdur, bu topraklar Sünnilere aittir, bu önkabul dayatması gizli bir hegemonyanın varlığını gösterir. Şimdi “siz Aleviyseniz, Ali gibi inanmıyorsunuz, Ali gibi yaşamıyorsunuz, Alevilik Ali’yi sevmek, Ali yolunda gitmekse biz de Aleviyiz” gibi sözlerle Alevileri susturmaya çalışıyorlar.
Alevilerin haklarını almalarındaki hukuki engelin varlığı da “ülke sünnilerindir” önkabulü neticesinde hazırlanmış mevcut anayasadan kaynaklanıyor.
Ali’siz Alevilik ne demektir? Ali’siz Alevilikten ne kast ediliyor?
Ali’siz Alevilik, Ali gibi inanmamak, Alinin inancına sahip olmamak ise dünyada Ali’siz Alevilik yoktur. Çünkü bütün Aleviler Ali’nin inancına sahiptir. Aleviler Ali’nin inandığı Allah’a, peygambere, ahirete ve Ali’nin imamet ve velayetine inanır.
Ali’siz Alevilikten maksat, Ali gibi yaşamamak ise; Ali gibi ibadet etmemek, Ali gibi farzlara bağlı kalıp haramlardan kaçınmamak, Ali gibi fedakarlık etmemek ise evet Ali gibi inanıp ama O’nun gibi yaşamayan, amel etmeyen milyonlarca Sünni müslüman vardır.
Ali’siz Sünnilik neden sorgulanmıyor; Ali gibi inanmayan ve yaşamayan Sünniler de “Ali’siz Sünnilerdir”, denilmesi gerekmez mi?
Sünniler, Ali gibi inanıyorlar mı? Sünniler Ali’nin imametini kabul etmiyorlar, Ali’den sonra oğlu Hasan’ın imametine değil Muaviye’nin halifeliğine inanmıyorlar mı? Hüseyin’in imametine değil de Yezid’in hilafetini kabul etmiyorlar mı? Yani Ali gibi inanmıyorlar. Dolayısıyla Ali gibi yaşamayan Aleviler, Ali’siz Aleviliğin peşindelerse, Ali gibi inanmayan Sünniler de Ali’siz Sünniliğe inanmaktadırlar.
Sünniler ne kadar Ali ile beraber ise Aleviler de o kadar Ali’yle beraberdir. Ali’siz Alevilik nasıl sorugulanıyorsa, Ali’siz Sünnilik de sorgulanmalıdır.
Neden Aleviler amel açısından Ali’ye benzemediklerinden dolayı yargılanıyorlar ama Sünniler inanç yönünden Ali’ye benzemediklerinden sorgulanmıyorlar?
17 Kasım 2014
Abdullah Özgür